Erzincan Birlik Vakfi Erzincan Birlik Vakfi
  • Anasayfa
  • Vakfımız
    • Misyonumuz
    • Vizyonumuz
    • Tarihçe
    • Yönetim Kurulu
    • Mütevelli Heyeti
    • Komisyonlar
    • Basında Biz
  • Faaliyetlerimiz
    • Seminerler
    • Konferanslar
    • Birliğin Konukları
    • Eğitim ve Kurslar
    • Fotoğraf Galerisi
    • Videolar
    • Dokümanlar
  • Erzincan
  • Birlik Vakfı
  • Çalışma Saatleri
  • İletişim

Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 14)

Ayrıntılar
Erzincan Birlik Vakfı logo
Bizden Haberler
14 Mart 2022

Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 14)

EBYÜ İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Şeref AKIN

Birlik Vakfı Erzincan Şubesi tarafından gerçekleştirilen “Şehir Okumaları” programına davet edilen EBYÜ İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Şeref AKIN, “Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği” konulu söyleşiye katıldı. Prof. Dr. Akın, Doğu Anadolu bölgesinden batıya nüfusun ve maddi olarak yatırımların kaymasındaki temel gerekçeleri, yanlış uygulamaları Erzincan örneği üzerinden anlattı. 
Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği konusunun işlendiği programda Prof. Dr. Akın, doktora tez konusunun “Kalkınma İktisadı” üzerine olduğunu ve kalkınma iktisadı alanında pek çok fırsatların olduğunu ifade ederek, “O da beni bu tarzdaki araştırmalara itti. Erzincan konusunda birçok çalışmalar yapıyorum. İlerleyen zamanlarda da bu çalışmaları Birlik Vakfı vesilesiyle sizlere paylaşmak istiyorum” dedi.
“Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği çalışmasını yaparken Erzincan’dan böyle bir kaynak aktarımı var mı diye yapmıyoruz. Çalışmada kişilere, konuyla ilgili sorular soruyoruz. O sorulara aldığımız cevaplar üzerine bir takım bulgular elde ediyor; o bulgulardan sonra diyoruz ki böyle bir gerçeklik var. Nedir araştırdığımız konu? Erzincan sakinlerinin yatırım tercihleri... Bu bizim için neden önemli? Çünkü bir yörenin başka bir yöreye göre daha kalkınmış olması o yöreye yatırım yapılmış olmasına dayalı. Yani hiç yatırım olmayan bir yörenin kalkınmasıyla, çokça yatırım alan yörenin kalkınması arasında büyük farklar oluşmaktadır.  
Örneğin, ikinci dünya savaşı sonrasında Uzakdoğu Asya ülkelerinin yüksek kalkınmayı yakalamalarının sebebi çok yüksek yatırım oranlarıdır. Milli gelirin yaklaşık yarısı kadarını yatırıma ayırıyorlar. Türkiye’de bu oran kendi içimizdeki tasarruflarla %15, yurtdışından gelen sermaye desteğiyle de %20 civarındadır. Burada ifade ettiğimiz yatırımlar özel sektör yatırımlarıdır. Ülkeler yatırım yapmaz, özel sektör yatırım yapar. Bizim, Türkiye şu kadar yatırım yaptı ifademiz yanlış bir ifadedir, aslında özel sektör şu kadar yatırım yaptı demiş oluyoruz. O zaman da özel sektörün yatırım yapmasına teşvik edici ortam ülkenin nasıl kalkınacağını veya Erzincan’ın nasıl kalkınacağını belirten parametre olarak ortaya çıkıyor” dedi. 
Özel sektör yatırımlarının önemini ortaya koyan Harvardlı üç profesörün HRV (Holman, Rodrik ve Varespace) modelinin iktisatçılar için önemli ve anlamlı olduğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Şeref Akın, “Bu modelde özel sektör yatırımında maliyetle getiriyi karşılaştırıyorlar. Temel fikir şudur: Getiri oranı maliyetten yüksekse orası yatırım yapmak için fırsat alanıdır. Maliyetler yüksek, getiriler düşükse yatırım yapılamayacak bir yerdir. Finansmanda da iki kalem vardır. Bir tanesi sermayenin maliyetidir, bunu bankadaki faiz oranı gibi görebilirsiniz. İkincisi de finansal sisteme giriş, yani sermaye maliyeti çok düşük olabilir fakat bakalım banka sana arzu ettiğin kadar kredi veriyor mu veya kimlere kredi veriyor? İşte bu, finansmana gelişim imkânı sunuyor, getiri oranında da kârlılık sağlıyor. Yani ben bu işe ne kadar yatırdım ve bu işten ne kadar getirim var; kazancımı ne kadar elde tutabiliyorum…”
Bu ihtimallerden yola çıkarak Erzincan’da özel sektörün yetersiz kalmasındaki sebepleri sorgulayan anketler yaptıklarını; mülakat yöntemiyle gittikleri iş sahibi kişilere dört temel soru sorduklarını, alınan cevaplardan hareketle başka sorular da yönelttiklerini belirten Prof. Dr. Akın, yöntemlerine yapılandırılmış mülakat yöntemi denildiğini ve soruların da sabit sorular olmadığını söyledi. 
“Şehrimizle ilgili yaptığımız çalışmada; Erzincan’da hangi sektörde yatırım yapmaktasınız, Neden daha fazla yatırım yapmıyorsunuz, Erzincan dışında hangi şehir ve alanlara yatırım yapmaktasınız, Neden bu alanları ve şehirleri tercih etmektesiniz gibi temel sorularımızdan elde ettiğimiz ana fikir şu oldu: 
Erzincan’daki iş sahipleri sadece işleriyle ilgili yatırımlarda bulunmaktalar -yani kişinin bir işletmesi var ve o makinenin yenilenmesi için yatırım yapıyor-, işini daha fazla büyütmek amacıyla yatırım yapmıyor. Elde ettiğimiz ilk bulgu bu oldu. İkinci bulgu, Erzincanlılar nüfus ve gelir azlığından dolayı iş dışındaki yatırımlarını şehir dışına kaydırmakta: İşini daha fazla büyütmek yerine Erzincan dışındaki yerlere yatırım yapmaktalar. Burada da karşımızda en önemli yatırım alanı olarak başta İstanbul olmak üzere büyük şehirler ve batı bölgeleri çıkıyor. Tercih edilen yatırım türü ise gayrimenkul...  Erzincan’a yatırım yapılmamasının sebepleri konusunda daha detaya indiğimizde, nüfusun en fazla gösterilen sebep olduğunu gördük; nüfus azlığı sebebiyle belli bir ölçekte üretim yapılamadığından Erzincan’da yatırım yapılmıyor. Diğer sebepler ise iş hacmi darlığı, bazı sektörlerin gelişmeye elverişli olmaması, düşük gelir, nitelikli insan sayısı azlığı, deprem bölgesi olması, devlet desteğinin yetersizliği ve nakliye sorunu.”
 Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Şeref Akın, hocası Richard Grables’in kalkınma derslerinde bir ülkeyi nasıl kalkındırabiliriz sorusunun cevabını kendisinin de bilmediğini, bu durumu çok zor bir hasta durumu olarak tanımladığını; yine bir arkadaşının Amerika’nın çok prestijli bir üniversitesindeyken küçük bir kasabada çocuk doktoru olmayı tercih etme gerekçesini, “hastanedeyken çocukta hem kan uyuşmazlığı, hem böbrek hastalığı, hem yüksek tansiyon, hem de şeker hastalığı var. Bunların hepsi aynı hastada… Hastanın başından bir dakika ayrılamıyorsun ve her hasta bu kadar komplike bir durumda…” sözleriyle ifade ettiğini anlatarak, kalkınmanın da böylesine komplike bir durum, problem olduğunu ifade etti.  
Yaptıkları çalışmanın sonuçlarına ilişkin değerlendirmelere devam eden Akın, yatırımların ağırlıklı olarak büyükşehirlerde gayrimenkule yöneldiğini, bunun garantili bir yatırım olarak düşünüldüğünü; nüfus yoğunluğu ve hareketinin yatırımlarını daha çok değerlendireceği düşüncesiyle İstanbul ve yakın çevresine yapıldığını;  İstanbul dışında Ege’de (Antalya dâhil) sanayi ve arsa yatırımları yapıldığını; Erzincan dışında tarım işi yapan veya ufak tefek sanayi işletmeleri kuranların da olduğunu belirtti…
Sonuç olarak, (HRV modeli bağlamında) yatırımda kârlılık yükselmedikçe Erzincan’da ciddi bir yatırım hamlesi görülemeyeceğini; memleketini seven, fevkalâde milliyetçi Erzincanlının memleketine yatırım yapmak istese de kârlılığın çok düşük kalması, nüfus azlığı, doğu-batı arasındaki nüfus dengesizliği nedeniyle yatırımlarını batıya, büyük şehirlere kaydırmalarına sebep olduğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Şeref Akın, “Buradaki temel problem 1950’lerden itibaren tarımın sanayileşmesi ve insanların büyük şehirlere doğru göç etmesi, yeni sanayilerin de büyük şehir odaklı kurulmuş olmasıdır. Yani iki tane stratejik hata var. Bu hata sonucunda ülkede doğu-batı arasında gelişmişlik farkı ortaya çıkıyor. Ne olmalıydı dersek, burada yerel sanayinin olduğu, bunu fabrikasyon olarak düşünmeyin; atölye, ipekçiliğin geliştiği bir yer, fındık üretimi olan bir yer de olabilir. Ağır sanayi yaparken, demir çelikti vs. otomobil yapmak yerine ilk önce yatırımların bu tarzdaki yerel atölyelerin geliştirilmesi üzerine para ve zaman harcanması gerekiyordu. O bölgelerin geliştirilmesi gerekiyordu. Oralar geliştikçe kendiliğinden otomobil sanayisine, ağır sanayiye doğru bir dönüşüm yaşanacaktı. Buna örnek olarak Japonya ve Güney Kore’yi verebilirim. Türkiye gibi yanlış sanayileşmesi ve doğu ile batı arasındaki dengesizliği yaşayan ülkeler de var, Filipinler gibi. Bugünle geçmişe baktığımızda tamamen klasik bir Türkiye hikâyesi var. Tarihleri değiştirin ama hikâye birebir aynı” şeklinde konuştu.
Ekonomik olarak kısıtlı kalkınmış yörelerin kaynaklarının yatırım olarak batıya aktarılmasının çok acı olduğunu; yörede kıt olan yatırımların devletten alınan bir takım destekler ve teşviklerle üretilen artı değerinin batıya yönlendirilmesinin ekonomiyi fevkalâde kısırlaştırdığını; yöre ekonomisini daha da küçülttüğünü, dolaşımdaki daha az paranın daha az yatırım ve tüketim demek olduğunu, harcamalar azaldıkça üretimin daha da durduğunu, bu yüzden Doğu Anadolu’nun sermaye kaçışı nedeniyle büyüyemediğini söyleyen Akın, “Doğu ile Batı arasındaki gelişmişlik farkını nüfus yoğunluğu farkı ya da nüfus farkı olarak da okuyabiliriz” dedi. 

 

Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 11)
Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 11)
Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 11)
Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 11)
Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 11)
Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 11)
Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 11)
Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 11)
Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 11)
Play Slideshow Pause Slideshow

 

Deprem, Kent ve Sosyal Değişim : Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 10)

Ayrıntılar
Erzincan Birlik Vakfı logo
Bizden Haberler
23 Ocak 2022

Deprem, Kent ve Sosyal Değişim : Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 10)

Dr. Öğretim Üyesi Murat Arpacı Video için Tıklayınız.

 

Deprem, Kent ve Sosyal Değişim : Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 10)
Deprem, Kent ve Sosyal Değişim : Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 10)
Deprem, Kent ve Sosyal Değişim : Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 10)
Deprem, Kent ve Sosyal Değişim : Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 10)
Deprem, Kent ve Sosyal Değişim : Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 10)
Deprem, Kent ve Sosyal Değişim : Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 10)
Deprem, Kent ve Sosyal Değişim : Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 10)
Deprem, Kent ve Sosyal Değişim : Erzincan Örneği (Şehir Okumaları 10)
Play Slideshow Pause Slideshow

Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)

Ayrıntılar
Erzincan Birlik Vakfı logo
Bizden Haberler
23 Ocak 2022

Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)

EBYÜ Rektörü Prof. Dr. Akın LEVENT Video için tıklayınız..

 

Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Şehir ve Üniversite (Şehir Okumaları 9)
Play Slideshow Pause Slideshow

Dijital Devrim ve Akıllı Kentler - Doç. Dr. Vehbi Aytekin Sanalan

Ayrıntılar
Erzincan Birlik Vakfı logo
Bizden Haberler
23 Ocak 2022

Dijital Devrim ve Akıllı Kentler - Doç. Dr. Vehbi Aytekin Sanalan

Birlik Vakfı Erzincan Şubesinde düzenlenen “Şehir Okumaları” programının bu haftaki konusu “Dijital Devrim ve Akıllı Kentlerdi. Konuğu ise EBYÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vehbi Aytekin Sanalan’dı.  Sanalan konuşmasına şöyle başladı; 
“Konumuz Dijital Devrim ve Akıllı Kentler. Bugün teknolojide neler var, biraz ondan bahsedeceğiz. Daha sonra her biri ayrı bir sunum konusu olacak teknolojinin yakın gelecekte önümüze getireceği ürünler, yöntemler, yeni modelleri konuşacağız. Daha sonra ise bu modellerle ilgili, şehirde yaşayan insanların hayatına dokunan kısımlarla ilgileneceğiz. Şehrimizde neler var? Neler yapılabilir? ve biz Erzincan’da bu teknolojilerle ilgili neler yapabiliriz onu konuşacağız. Nerden baktığımıza bağlı olarak değişmekle birlikte bütün bunlar hayatımızın neresini kolaylaştırır ya da neresini zorlaştırır ve nihayetinde giderek akademik bir alan olmaya başlayan Akıllı Kentlerle  ve bunun sunduğu araçlarla ilgili Erzincan’da ne yapılabilir konusu ile bitireceğiz.”
Devamında ise Sanalan sözlerini şöyle sürdürdü.
“Önce biraz teknolojiden bahsetmek istiyorum. Akıllı teknolojiler var. Örneğin hepimizde akıllı telefonlar var. Eminim akıllı telefonun bütün fonksiyonlarını kullanamıyorum diye düşünenler vardır. Akıllı teknolojiler aslında büyük miktarda veriden ortaya çıkıyor. Bu veri yapay zeka ve bunun dayandığı şeydir. Büyük teknolojiler sosyal medyada ya da internet üzerinde yaptığınız her iş, her tık, her arama internette bir yerde bir iz bırakıyor. Bu iz, bir satırlık bir veridir. Tabi milyonlarca, milyarlarca insanın bunu yapması büyük, inanılmaz büyüklükte bir veri ortaya çıkarıyor. Bu veri doğrudan insan davranışlarının oluşturduğu bir veridir. Bu veriyi analiz ettiğinizde insan davranışlarını daha iyi anlayabiliyorsunuz. Sadece biz değil bazı bilgisayar uygulamaları da insanı daha iyi anlayabiliyor. Yani şunu söyleyebilirim, eğer sıkı bir facebook kullanıcısıysanız, facebook analiz algoritmaları sizin hakkınızda sizden daha çok şey biliyor. Bu büyük miktarda veri insan tarafından analiz edilebileceği gibi makineler tarafından da analiz edilmesi ve insan davranışlarına bir modelleme getirmesi söz konusu ve ona da zaten yapay zeka diyoruz. Yapay zeka bir takım karar verme algoritmalarıyla daha önceden var olan veri üzerindeki örüntüleri kullanarak akıl yürütme işidir. Bilgisayarın akıl yürütme işlemi tamamıyla dijital, tamamıyla sayısal yine büyük miktardaki veriye dayanıyor. Bu büyük miktarda olan verideki örüntüleri ve değişiklikleri makineler, makine öğrenmesi dediğimiz yöntemle öğrenebiliyor. Bu da yapay zekayı oluşturuyor. Hali hazırda teknolojinin yani günümüz medeniyetinin sahip olduğu 4. Kuşak dediğimiz yapay zeka, insan düşüncesinin en önemli fonksiyonlarını, bazılarını da çok daha iyi taklit edebilen uygulamalara sahip. Şimdiden yarışma başladı zaten. Biliyorsunuz 90’lı yılların sonunda bilgisayar dünya satranç şampiyonunu yenmişti. 2010’lu yılların ortalarında da bilgisayar dünya go oyunu şampiyonunu yendi. Go oyunu çok karmaşık bir oyun olarak bilinir. Japonya’da ortaya çıkmış. O zamanlar tabi bilgisayarın hiçbir zaman insanı yenemeyeceği düşünülüyordu. Ama 2015 yılında google’ın ürettiği alfa go adlı bilgisayar, bir insanı, dünya şampiyonunu yendi. Burada da bunun uzantıları da var. Halihazırda yer yer bizler de yapay zekayı kullanıyoruz. Mesela en basitinden Erzincan’da musluğu açtığımızda sistemi çalıştıran ve akan suyun arka planında yapay zeka uygulaması var. Bu yapay zeka ve diğer robotik teknolojiler endüstride bir dijital devrime yol açtı. Bunun bugünkü adı Endüstri 4.0. Endüstri 5.0 ise yolda. Endüstri 4.0 daha çok  büyük miktarda verinin işlenerek internet bağlantılı süreçlerle, siber ortamla fiziksel ortamı birleştiren uygulamalardır. Bunun içerisinde robotlar var, artırılmış gerçeklik uygulamaları var, yapay zeka uygulamaları var, dediğim gibi bu aslında başlı başına bir sunum konusu.
Ben şöyle bahsedeceğim. En ilginç şeylerden bir tanesi Nesnelerin İnterneti var. Elimizde internete bağlı telefonlar var. Bazılarımız da internete bağlı saatte var. Mesela projeksiyon cihazları artık internete bağlanabiliyor. Evlerinizdeki televizyonlar internete bağlanabiliyor. Tivibu gibi servisler internet üzerinden hizmet veriyor. Güvenlik kameraları internet üzerinden kontrol imkanı sunuyor. Bunların burada duracağını düşünmeyin. Buzdolabımız da internete bağlı çalışır hale gelecek, çamaşır makinesi de, evdeki temizleyici robotta internete bağlı olacak ve diğer birçok gereçte. Buna nesnelerin interneti deniyor. İnternet aracılığıyla pek çok eşyanın iletişim kurmasını ve buna göre belli kararlar verip, belli aksiyonlar almasını sağlayan sistemler bunlar. Mesela sürücüsüz araba da internet bağlantılı bir cihaz. Mutlaka haberlerde ya da sosyal medyadan görmüşsünüzdür; sürücüsü olmayan arabalar üretiliyor. Bunu ilk yapan google’dı. Daha sonra ise üzerinde tesla çalıştı. Bazı hukuki sıkıntılardan dolayı seri üretime henüz geçmedi. Ancak sürücüsüz arabanın da yakın zamanda geleceği görülüyor. O da internete bağlı bir şey.
Buradan akıllı kente geçmek istiyorum.
Akıllı şehir bütün bahsettiğimiz yeni teknolojileri kullanan, şehirde yaşayanların rahatı, kolaylığı, onlara daha ucuz hizmet, daha verimli ve daha sağlıklı hizmet götürülmesini sağlamak, aynı zamanda dünya kaynaklarını daha verimli kullanacak şekilde bir ortam sağlamayı amaçlayan bir girişim, bir model. İçinde bu modelin sunucularınca belirlenmiş 8 parametre var.
Akıllı Teknoloji, Akıllı Enerji, Akıllı Ulaşım, Akıllı Altyapı, Akıllı Yönetim, Akıllı Güvenlik, Akıllı Sağlık, Akıllı Binalar. Bunlar Akıllı Kent çözümleri. Akıllı Kent’in bu 8 parametrenin en az 5’inden oluşması tavsiye ediliyor. Biz bu sunuda ilk 5 tanesini inceleyeceğiz.
Nesnelerin internetini Akıllı Teknoloji bağlamında Akıllı Şehir oluşturma için kullanıyoruz.
Bunlar neler?
Mesela Akıllı Su Kontrol Ölçümleri, Endüstriyel Otomasyon Uygulamaları, Su Saatleri akıllı olabiliyor. Aynı zamanda su sistemini,  ulaşım sistemini, sinyalizasyonu yürüten sistemler akıllı olabiliyor. Bir internet aracılığıyla birbirlerini takip edebiliyorlar. Araç Takip Sistemleri, Hasta Takip Sistemleri, Sağlık Uygulamaları, Maden Uygulamaları, Endüstriyel uygulamalar ve daha birçok uygulama alanı var gördüğünüz gibi. Akıllı Enerji de bir başka Akıllı Kent uygulaması.
Akıllı şehir uygulamaları nasıl oluyor?
Yap-Sahip Ol-Yönet şeklinde olabiliyor. Yerel yönetim yapabiliyor. Yani inşaatını yapabiliyor. Sahibi yerel yönetim olabiliyor. Ve sonra işletmesi de yerel yönetim oluyor.
Yap-İşlet-Devret modeli var akıllı kent kurmak için.
Yap-İşlet-Yönet modeli var.
Birde Açık İş modeli var. Tamamıyla anlaşmaya bağlı olan.
Biraz pratiğe yönelik kısmı olduğu için burası hakkında detay vermek istiyorum. Bu uygulama modelinde yani yap -sahip ol- işlet modelinde, yerel yönetim bağımsız olarak kendi ihtiyacı olan akıllı sistemleri kuruyor, sahibi de kendisi ve yönetimi de yerel yönetime ait olabiliyor.
Yap-İşlet-Devret belli bir süre içerisinde bir yüklenici, bir iş ortağı yapıyor, bir süre işletiyor ve sonra yerel yönetime devrediyor.
Yap- İşlet-Yönet’te de tamamıyla ortağa ait, yapılması, işletilmesi, yönetilmesi ve devam ettirilmesi söz konusu.
Açık İş modelinde ise bir şirket veya kurum tarafından altyapı oluşturmaya izin veriliyor. Ancak yerel yönetim işin yapılması, işletilmesi ve yönetilmesinde belli hukuki haklara sahip, yönetimin sınırlarını belirlemeye sahip olabiliyor.
Önemli şeylerden biri de Akıllı Enerji. Çünkü ülkemizde maliyetimizin önemli bir kısmı enerjiden kaynaklanıyor. Akıllı enerjiyi uygulama alanları olarak, bilgisayar tabanlı uzaktan kontrollü otomasyon ile yapabiliyoruz. Hangi mahallelerde sokak lambalarının ne zaman yanacağını belirlemek gibi. Enerji depolamayla ilgili akıllı çözümler var. Ne zaman elde edip, ne zaman depolamak lazım? Hibrit araçlar, özellikle ulaşımda, taşımacılıkta, yine internete bağlı bir nesne olarak bir hibrit araç çözüm olarak sunulabiliyor. Mahalle Temelli İklim Koruma ve Girişimleri, Akıllı Aydınlatma Sistemleri, Sokak Lambaları, Binaların İyileştirilmesi Akıllı Enerji uygulamalarındandır. Bu konuda Kopenhag iyi uygulama örneklerinden biri olarak göze çarpıyor. Akıllı çözümleri uygulayarak enerji tüketimini %30, ısı tüketimini %20 azaltmış bir şehir Kopenhag. İşyerlerine seyahatlerin %50’sinin bisikletle yapılması sağlanarak taşıma maliyetlerini düşürmüş. Araç filosu için geceleri ucuz elektrik temin eden rüzgar santralleri kurulmuş, kayıpları azaltan ve pahalı talebe karşı koruma sağlayan akıllı esnek enerji sistemi inşa edilmiş şehirde. Buda maliyeti düşürüp hizmetin kalitesini artırmış.
Akıllı Ulaşım Sistemlerinde gelişmiş yolcu bilgi sistemleri kullanılıyor. Mesela yolcu nerde var? Yolcunun yoğun olduğu yerler nereler. Ulaşım Yönetim Sistemleri  hatların yönetilmesini sağlıyor. Bunları genelde bilgisayar yardımıyla, bilgisayarlı sistemler yapay zekaya uygun olarak yönlendiriyorlar. Akıllı Ulaşım Sistemlerine bağlı fiyatlandırma sistemleri var. Fiyatlar farklı, yolcular akıllı sistemlerin yönettiği ulaşım sistemlerinde dinamik bir fiyat skalası içerisinde hizmet alıyorlar. Gelişmiş toplu taşıma sistemleri ile tam entegre akıllı ulaşım sistemleri var.
Akıllı ulaşımda Erzincan için neler düşünülebilir.
Akıllı otoparklar düşünülebilir ya da akıllı park yerleri. İnsanların araçları park edebileceği yerler, mesela boş park yerlerini gösteren sistemler kent bilgi sistemine entegre edilebilir. Ve bu şekilde otoparkla ilgili kolaylıklar sağlanabilir. Birçok şehirde görmüşsünüzdür. Başka şehirlerde uygulamaları var. Daha önce şehrimizdeki taşımacılık kooperatifinin de belli bir süre yürüttüğü hizmetti. Şu anda o hizmeti sanırım vermiyor. Belli bir aracın ne zaman nerde olduğunu istediğiniz yerden görebildiğiniz sistemler. Filo yönetimi ve elektrikli araçlar. Trafik yönetimi özellikle önemli. Erzincan’daki trafik ışıklarını sinyalizasyon sistemini biliyorsunuz yoğunluğa göre çalışmıyor. Otomatik ayarlanmış, belli saatlerde belli aralıklarla sinyalizasyon sistemleri çalışıyor. Gerçekte kaç tane arabanın kırmızı ışıkta beklediğini hesaba katmadan ışıklar çalışıyor. Buda tabi hem trafik sıkışıklığına hem de birçok noktada sıkıntılar ortaya çıkarıyor. Bunlar yine akıllı çözümlerle çok kolay üstesinden gelinebilecek ve bizim günlük hayatımızı etkileyen problemler. Yine akıllı ulaşım sistemleriyle ilgili uygulama alanları kentsel  trafik yönetim sistemi mesela. Bu konuda Erzincan Belediyesinin Trafik Şube Müdürlüğüyle ortak çalışmaları var. Bahsettiğimiz otomasyonun gerçekleşmesi için belli yerlerin, belli kavşakların kameralarla izlenmesi, orda bir veri oluşturulması gerekiyor. Bu veri üzerine çıkarılan örüntülerden sinyalizasyonu yönetecek bilgisayar sisteminin kullanacağı algoritma üretiliyor. Nerden? ne kadar? hangi yönden? hangi saatte? yılın hangi gününde? hangi zamanında? araç geçiyorsa sinyalizasyonu sistem kameralardan görerek, araçları, araç yoğunluğunu hesaba katarak karar veriyor ve bu şekilde trafik sıkışıklığının önüne geçebiliyor.
Elektrikli araç şarj istasyonları bir çözüm. Artık bir çok şehirde dünyada kiralayabildiğiniz bisikletler gibi kiralayabildiğiniz elektrikli araçlar var. Şehrin belli yerlerinde duruyorlar. Binip gidiyorsunuz, işte kredi kartıyla ya da cep telefonundaki uygulamayla arabayı oradan alıyorsunuz, işinizi görüyorsunuz yine benzer bir istasyona bırakıyorsunuz. O istasyona girdiğinizde aynı zamanda şarjda etmeye başlıyor, o aradaki zaman farkını siz kira olarak ödüyorsunuz.
Çok Modlu Ulaşım, Akıllı uygulamalardan bir tanesi. Buda Akıllı şoförsüz araçlarla denenmeye başlayan, hava taksileri şeklinde de uygulamalar var. Bunlar da yine şehir hayatının ortaya çıkardığı problemlere teknolojinin getirdiği çözümlerden.  Ve tabi akıllı otopark yine dünyanın birçok şehrinde binaların altında sadece diyelim otomasyon sistemlerinin yönettiği otoparklar var. Girerken fişinizi alıyorsunuz, çıkarken ödeyip çıkıyorsunuz.
Neler kazanabiliriz?
Bir kere verimlilikten kazanıyoruz.  En azından yakıt harcamıyoruz. Ya da o kadar harcamıyoruz, yakıttan ciddi anlamda tasarruf imkanı sağlıyor. Enerji ve çevre uygulamaları açısından çok faydalı. Çünkü karbon emisyonunu azaltıyor ve Erzincan’da şehrin önemli bir kısmında gördüğümüz hava kirliliği problemimiz, en azından bu çözümler sayesinde hava kirliliğine katkı yapmamış olacak. Tabi sağlıklı bir ortam, üretkenlik ve güvenlik gibide faydaları var.
Daha somut olarak Erzincan’da neler yapılabilir?
Görüntü analizleri yapılabilir. Araç yoğunlukları analizleri. Bunlar mobese kameralarının sağladığı veriyle ya da yeni sistem kurarak yapılabilir. Bunlar çok maliyetli şeyler değil. Buradan bir araç sayımı ve araç yoğunluğu örüntüsü elde edilebilir. Bir yılda mesela bir veri elde edilir. Bu veri üzerine trafik incelemesi yapılır. Ve karar sisteminin algoritması oluşturulur. Buda bilgisayar programı demek.  Bunlardan mesela hangi araçlar daha çok nerede duruyor? Nereden geçiyor? Ne kadar hızla geçiyor? Ne kadar yoğunlukla geçiyor? Yılın hangi döneminde ne kadar geçiyor? Bu verilerden hareketle sadece ulaşımla ilgili değil parkla ilgili problemlerde çözülebilir. Biliyorsunuz bir toplu taşıma kooperatifimiz var. Belediyenin ulaşım hizmeti yok. Ama bence devralınması lazım. Ve devraldıktan sonra ya da en azından kısmen devralmalı, birçok başka şehirde böyle hem bir kooperatif, hem belediye iktisadi teşekkülünün ortaklaşa ulaşım problemi üzerinde çalıştığı durumlar var. Erzincan’da niye olmasın. Belediye girişimleri ve kooperatifle birlikte Akıllı Ulaşım Teknolojilerinin kullanılması eminim birçok fayda sağlayacaktır. Şehirde raylı sistem düşüncesi var. Bunun bir projesi var. Bildiğim kadarıyla  Ulaştırma Bakanlığına verilmiş. Artık Ulaştırma Bakanlığının gündeminde. Ne zaman yapmaya karar verirlerse o zaman inşaatı başlar. Raylı sistem şehrin birçok yeri için belki lüks görünebilir. Ama şehrin bir çok yerine insanları zaten naklediyoruz ve bunun için benzin yakıyoruz. En azından belki yenilenebilir enerji kaynaklarıyla desteklenen raylı sistemler maliyeti düşürebilir.
Altyapı akıllı olabilir. Bunun için mesela çöp sistemleri var. Akıllı çöp tenekeleri var. İnternete bağlı sensörlerle donatılmış çöp kutusu dolmaya başladığı zaman haber veriyor ya da ne kadar dolu olduğunu merkezi sisteme haber veriyor. Merkezi sistemde çalışan bir yazılımla sensörden gelen bilgiyi okuyarak onun ne kadar sürede dolacağını tahmin ediyor ve araçları yönlendiriyor. Böylece bir aracı diyelim sabah 8’den akşam 5’e kadar sürekli kullanmamış oluyorsunuz. Şu anda bir çöp arabası belli bir rotada, orada çöp olup olmadığını bilmeksizin çöp tenekesinin yanına uğruyor. Ama o çöp boşta olabilir. Bu uygulamalar Belediyenin operasyon giderlerinin yarısına kadar tasarruf sağlanabileceğini gösteriyor. Faaliyeti azaltıyor. Geri dönüşüm ise ayrı bir konu. Geri dönüşümle çok büyük karlar elde etmek mümkün. Tasarrufta %95’e kadar artış sağlamak mümkün. Bunun önemli bir kısmından enerji elde ediliyor. Geri dönüşümle ilgili hammaddeler oluşturulabiliyor. Vb. gibi atık yönetimiyle ilgili şeyler var.           
Akıllı Su Yönetimi ve Su Tasarrufu. Erzincan’da su harcamasında kayıplar var. Bu kayıpların ne olduğunu, ne kadar olduğunu her şey olup bittikten sonra görebiliyoruz. Ama akıllı sistemlerle bunun sağlanması mümkün. Daha önce söylediğim gibi Erzincan’da bir scada su sistemi var. Ana şebeke isale hattında çalışan motorlar, vanalar bir scada sistemiyle bir merkezi yazılım tarafından yönetiliyor. Böylece mesela Kurutelek köyündeki kuyulardan cazibeyle gelen ve Kırklar Tepesindeki depoyu dolduran hattın vanası eğer o anki şehrin su harcamasını karşılayabilecek düzeydeyse açık tutuluyor, eğer seviye düşerse yani harcama oradan sağlanan sudan daha fazla olursa Beytahtı’ndaki motorlar devreye giriyor ve onlar su basmaya başlamış oluyor. Bu kararları tamamen bir yapay zeka uygulaması veriyor. Tabi kaçakların bazıları tahsilatla ilgili onu da söyleyelim. Genellikle su donmasın diye saatleri bodrumlara yerleştiriyoruz ya da bahçede ise üstü kış aylarında kapatılıyor. Bu sefer okunması mümkün olmuyor. Bazı durumlarda aylarca okunması mümkün olmuyor. Bunun akıllı sistemlerle yönetimi şöyle. Akıllı saatler. İnternete bağlı  ve belli periyotlarla endeksleri gönderiyorlar. Sadece bir merkezi sisteme bir sayı gönderiyor. Merkez de en azından o endeksi kaydettiği en son endeksten çıkarıp su sarfiyatını hesap ederek faturalandırma yapabiliyor. Kimsenin gidip okumasına gerek kalmıyor.
Yağmur Suyu Sensörleri önemli bir kısım. Birçok şehirde artık yağmur sularının belli şartlarda toplanarak, korunması, tekrar kullanılması için tasarlanmış sistemler var. Bunlarda yine bir yerel yönetimin büyük resmi içinde yer alan çözümlerinden birini oluşturuyor. Kopenhag’dan yine atık yönetimine bir örnek. Şehir atıklarının sadece %2 si çöp sahalarına gönderiliyor. Atıkların yaklaşık %60’ ı geri dönüştürülüyor. Geri kalan %38’i ise şehri bölgesel ısıtma sistemleri için ısı üretmede kullanılıyor.
Akıllı Yönetim belki de bizim Erzincan’ın ve benzeri birçok şehrin problemi olan konulardan bir tanesi.  Yönetimdeki kararların bir kısmını yapay zekalar alabilir. Ama her şekilde yönetime mutlaka yardımcı olacak karar destek sistemleri lazım. Veri lazım. Bu şehirde kaç kişi yaşıyor? Bu şehrin alanı ne kadar? Bu şehirde ID’lenmiş, tanımlanmış yerleşim sahaları ne kadar? Kaç tane su abonesi var? Kaç tane su saati var? Hangi mahallede nasıl bir tüketim var? Gelişme nereye doğru? Nerelerin kalabalıklığı artıyor? Hangi bölgelerde ticari faaliyetlerin durumu ne? Buna göre yerel yönetimler tarafından bu verinin ortaya çıkması için yapılacak şeyler var. Bu arada bu süreçte Erzincan Belediyesinin yetkilileri ile görüşme fırsatım oldu. Şunu anladım ki bunun farkındalar. Bu veriye ihtiyaç olduğunu onlarda söylüyorlar. Bize veri lazım. Kendi işlemlerimizle ilgili çok sağlıklı elimizde veri yok. Düzenlenmiş ve sistematik hale getirilmiş sağlıklı bir veri olmadığı için gelişmeyle ilgili bir projeksiyon oluşturulamadığını söyleyebiliriz.  Dolayısıyla çok kısa sürede buna el atmayı düşünüyorlar. Buda şöyle bir problemi çözecek. Mesela en azından Başkan şehir hakkında daha çok şey bilecek. Bence bu iyi bir şey.
Akıllı Yönetim Uygulamalarında Açık İş portalları var.  E-Tedarik Uygulamaları var. Tedarik zincirlerinin elektronik ortamlara taşınmış hali, inovasyon bölgeleri var mesela, e-demokrasi araçları ve katılımcı platformları var. Bizim şehrimizde de kiosklar olabilir. Şehrin belli yerlerinde belediye tarafından yürütülen kiosklar olabilir. Mesela su paralarını ödeyebileceğimiz makineler olabilir. Sicil numarasını girdiğimizde senin borcun şu kadar der ve bizde ödeyebiliriz, ödeyebilmeliyiz. P2P çözümleri var. Uçtan uca. Bunlar insanların gönüllü olarak bir araya geldikleri belli problemleri çözme kaygısıyla şehir hayatıyla ilgili çözüm sunmak üzere bir araya gelinen ve yerel yönetimler bünyesinden oluşturulan organizasyonlar. Herkes gönüllü, bir şey yapmaya çalışıyor. Yurt dışında uygulamaları çok. Bunlar organize edilebilir. E-uyarı sistemleri bizim için, Erzincan için özellikle önemli biliyorsunuz. Genellikle Erzincan’daki kurumların afet yönetimiyle ilgili stratejilerine baktığınızda öncelikli şey yangın olarak görülüyor. Ama bizim öncelikli (Allah gecinden versin) afet beklentimiz yangın değil, depremdir. Dolayısıyla depremle ilgili e-uyarı sistemleri , bununla ilgili yerel yönetimin insanların nasıl organize edileceği yada mesela kendisinin nasıl organize olacağıyla ilgili düzenlemesi gerekiyor. Anladığım kadarıyla Belediyede de, diğer kurum ve kuruluşlarımızda ki gibi acil durum senaryolarının başında yangın geliyor. Bunun biraz değişmesi gerektiğini ve mesela kaynak yönetimi , afet durumundaki kaynak yönetimiyle ilgili sadece yerel yönetim değil bütün herkesin, bütün birimlerin, bütün kurumların katılacağı bir veri tabanı oluşması gerekiyor. Belli bir anda, afet başımıza geldiği bir anda neyin nerde olduğu, kimin nereye gideceği gibi şeylerin şimdiden elektronik veri tabanı şeklinde oluşturulması gerekiyor. Ve bunlarında tabi deprem anında internet diye bir şey olmayacağı için yine eski model üzere kağıtta saklanması gerekir diye düşünüyorum.
Neler Kazanıyoruz Akıllı Yönetimle.
Yerel Yönetime güven güçleniyor. Yerel Yönetim bizim hakkımızda daha çok şey biliyor. Buda güven sağlıyor. Vatandaşın beklentileri karşılanıyor. Her neyi bekliyorsa buna otobüste dahil beklediği zamanda geliyor. Vatandaşın katılımı daha kolay, çünkü elektronik ortam ve tabi gelecek projeksiyonlarının içinde daha kolay olduğu için daha iyi şehir planlaması ve daha uygun kararlar vermek mümkün.
Erzincan için bu anlamda Akıllı Yönetim konusunda neler yapılabilir.
Bazı hizmetler çevrimiçi var. Uygulamaları var. Güzelde bir uygulama yapmışlar. Bilmiyorum E-Belediye uygulamasına son zamanlarda hiç girdiniz mi? Birçok hizmet gerçekten güzel oradan sağlanıyor. Sicil numaranızı bulabiliyorsunuz. O sisteme üye olabiliyorsunuz. Aynı zamanda bir cep telefonu uygulaması olarak kullanabiliyorsunuz. Su paranızı ödeyebiliyorsunuz. Daha birçok şeyi görebiliyorsunuz mesela sokak ve caddelerin emlak rayiç değerleri gibi. Ama hala çevrimiçi olmayan hizmetler var. Onlarda çevrimiçi yapılabilmeli. Mesela beyanlar. Emlak beyanları yada ruhsat başvuruları halihazırda online yada çevrimiçi yapılmıyor. Bunların yavaş yavaş internet üzerinden  açılması, yapılması sağlanmalı. Kiosklarla ilgili hizmetleri daha önce söylemiştik.
Genel olarak bir global 2025 akıllı şehirler projesine bakıyorum. Tabi burada Türkiye’den herhangi bir şehir yok. Bu 2025 akıllı şehirler için seçilmiş olanlar. Bunların arasında Seul, Singapur, Paris, Londra, Newyork, San Fransisco var. Sidney, Tokyo, Pekin, Amsterdam, Kopenhag yine bu şehirler arasında sayılmış. Bunlar belli ölçüde Akıllı Teknolojileri kullanan şehirler. Diyor ve bunun sonrasında interaktif kısım için sözlerimi tamamlamak istiyor, katılımınız için teşekkür ediyorum.” diyerek sözlerini tamamladı.
Daha sonra soru cevap bölümüne geçildi. Vatandaşların akıllı şehirlerin gerektirdiği teknoloji becerilerine sahip olup olmadığı soruldu. Cevap olarak bu okuryazarlık becerilerinin okul müfredatlarında olduğu, ancak bu konuda daha çok çalışılması gerektiği belirtildi. Akıllı çözümlerin istihdamı azaltacağı, bu konuda ne önlem alınabileceği sorusuna küresel olarak uygulanabilecek “universal basic income” gibi çözümler oluşturulabileceği belirtildi. Erzincan’da akıllı şehir çözümlerinin uygulanabilirliği ile ilgili soruya ise çevik yönetim anlayışı ve konuya önem veren liderlerin idaresinde şehrimizde çözüm üretebilecek tüm insan kaynaklarının bulunduğu belirtildi.  İşe nereden başlamak gerekir sorusuna ise; önce şehire ait karar vermede esas olacak doğru ve güvenilir bir veri toplama mekanizması kurularak başlanmalı şeklinde cevap verildi. Bu büyük veri aracılığı ile akıllı şehir çözümlerinde nasıl bir yol izleneceğine ve nasıl bir fayda sağlanabileceğine dair karar verilebilir.

Bizlerde Birlik Vakfı Erzincan Şubesi olarak hocamıza güzel sunumu için teşekkür ediyoruz.

Digital Devrim
Digital Devrim
Digital Devrim
Digital Devrim
Digital Devrim
Digital Devrim
Play Slideshow Pause Slideshow

Şehir ve Gençlik Ekseninde Erzincan’ın Geleceğine Farklı Bir Bakış

Ayrıntılar
Erzincan Birlik Vakfı logo
Bizden Haberler
23 Ocak 2022

Şehir ve Gençlik Ekseninde Erzincan’ın Geleceğine Farklı Bir Bakış

ŞEHİR VE GENÇLİK EKSENİNDE ERZİNCANIN GELECEĞİNE FARKLI BİR BAKIŞ. (Hikmet Köksal)
Birlik Vakfı Erzincan Şubesinde bu hafta “Şehir Okumaları” programının konuğu Gazeteci Yazar Hikmet Köksal’dı. Belediye Başkanımız Sayın Bekir Aksun’unda misafir olduğu söyleşide “Şehir ve Gençlik Ekseninde Erzincan’ın Geleceğine Farklı Bir Bakış” konusunu anlatan Köksal sözlerine şöyle devam etti;
Şehirler derinleşen yabancılaşma, sorumluluktan kaçma ve aidiyetini kaybetme gibi bir veba hastalığıyla karşı karşıya. Şehir derken biz sakinlerini anlıyoruz. Canlı bir organizmadan bahsediyoruz. Şehri temsil eden insanlar var biliyoruz. İnsanlar şehirlerine ve birbirlerine yabancılaştıkça öfke artıyor. Bindiği otobüsün koltuğunu jiletleyen, aydınlatma lambasını kıran, nüfus tabelalarına kurşun sıkan öfkeli davranışlarla karşılaşıyoruz. Harvard Üniversitesinde Dr. Thomas Giles “Güçlü sosyal bağlara sahip olan insanlar çok daha sağlıklı yaşarlar. Yaraları bile hızlı iyileşir. Güçlü sosyal bağları olan insanlar çok geç hastalanırlar, bunların yaraları bile hızlı iyileşir” diyor. Güçlü sosyal bağ olması için kolektif bilincin ve şehir kültürünün , şehir tarihinin o şehirde yaşayanlar tarafından fark edilmesi ve paylaşılması gerekir. Bunda da nüfus yoğunluğu bakımından Erzincan’ın dar bir alan olması bize büyük avantaj sağlıyor. Ancak şöyle bir durum ortaya çıkıyor, şehirler herhangi bir imtihanla test edildikleri zaman hemen feryadı figan arşa çıkıyor. Bu şehrin sahibi yok. Çok iğrenç bir söz. Tiksinti verici ve acziyet ifade edici bir söz. Sen hangi şehirdensin? Sen hangi şehrin mensubusun? Sen neden burada yaşıyorsun? Sen sahip ol. Sen sahip çık.
Geçmişle bugünü mukayese etmek ne tarafa gittiğimiz açısından bize ciddi fikirler verebilir. Aşağımı gidiyoruz, yukarımı gidiyoruz, yoksa olduğumuz yerde sayıyor muyuz? Anlayabilmemiz için kıyas yapmak gerekir. Ben farklı örüntüler aldım. Kıyaslamanız için 1960’lı aktif öğrencilik yıllarımızdan iki üç tane resim vereyim. İlerimi gitmişiz, gerimi gelmişiz siz yorumlayın. Bir tanesi 1965 nüfus sayımında Erzincan’ın tamamının nüfusu 258000. Şehir merkez nüfusu 57000. İlçe ve kırsal nüfusunun toplamı 201000 nüfus var. Ben şahsen sayısal çokluğa önem vermem. Nüfus rakamlarıyla ilgili değilim. Ama bazı otoriteler nüfus sayısını önemsiyorlar. Kalkınmışlık parametresi zannediyorlar. Kalabalık olursak şehir kalkınmış olur diyorlar. Hiç alakası yok. Ancak 1965 deki sayısal rakamlar böyle. Bugünkü sayısal rakamlarımız ise 236000 toplam şehir nüfusu. 136000 il merkezi. 100000 de kırsal nüfus. Sayısal olarak bu bir fikir verebilir. İkinci olarak şöyle bir örnek vereyim. Tarih 11 Nisan 1962. Kısa dalga radyo. Bir anons duyuyorsunuz. Burası kısa dalga 41 metre, 7075 kilo saykıl üzerinden deneme yayınları yapan Erzincan Lisesi Öğrenci Radyosu. Spikeriniz Gönül Giritli. Hayırlı günler diliyorum sayın dinleyiciler. Bugünkü teknoloji yani elinde akıllı telefonu olan birisinin bunu kırma, kurma yeteneği olduğu bu zamanda. Ha ha ha neymişki o. Neymiş ki o dediğin zamanda Erzincan’ın dörtte üçü gaz lambası kullanıyordu. Evlerde su yoktu. Mahalle halkı ya mahalle çeşmesinden, ya da sokak başlarındaki tulumbalardan su kullanıyordu. Daha transistörlü radyo çıkmamıştı. Lambalı radyoda her mahallede bir yada iki tane zenginin evinde bulunurdu. İnternet yoktu. Akıllı cep telefonu yoktu. Askerdeki oğlunuzla konuşmak için ptt de 8 saat beklemek zorundaydınız. O günde dikkat dikkat, sayın dinleyiciler, burası kısa dalga 41 metre 7075 kilo saykıl’dan yayın yapan Erzincan Lisesi Öğrenci Radyosu anonsu. Muhteşem bir şey. Muhteşem bir şey. Bir başka örnek. Tarih 14 Nisan 1969. Bütün ulusal gazetelerde şöyle bir haber çıktı. Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye Radyo Televizyon Kurumu tarafından düzenlenen Türkiye çapındaki liseler arası bilgi yarışmasında İzmir Karşıyaka Lisesini yenen Erzincan Lisesi Türkiye şampiyonu oldu. Tüm şehir ayaklandı. Erzincan yarışma ekibini karşılamak için yollara döküldü. Galatasaray Lisesinden, Saint Joseph lisesinden itirazlar geldi. Bütün zeki çocukları, elektronik beyinleri Erzincanlılar toplamış yarışmaya sokmuş dediler. Halbuki Erzincan Lisesinin o günün şartlarında aynı seviyede, aynı kalitede 5 tane ekibi vardı. 5 tane ekip gönderecek kapasitedeydi Erzincan Lisesi. Ama bizim felsefe öğretmenimiz rahmetli Mahmut Zekeriya Türkmen, namı değer lakabıyla koskos 5 yıl İsviçre’de felsefe ve sosyoloji eğitimi almış bir isim. Burada buz imalathanesi vardı. Erzincan’a hizmet edeceğim diye 40 yıl lisede öğretmenlik yaptı. Erzincan’da 1964 yılında kapanan Erzincan Askeri Lisesindeki bütün albaylar mesleklerinde mütehassıs olarak fizik, kimya, biyoloji derslerine girdiler. Erzincan Lisesi böyle bir jenerasyonla radyo kuruyor, Türkiye’de Liseler arası bilgi yarışmasında şampiyon oluyor. İki hususa bağlarlar bunu. Birincisi zeki çocukları toplayıp gelmiş Erzincan. Sanki Karşıyaka Lisesi geri zekalıları toplayıp gelmiş. Bazıları da şansa bağlar. Bu iş böyledir zaten. Bütün yerde sürünenlerle başarısız adamlar başarının şans işi olduğunu söyler. Başarının zekayla ilgili olmadığını da burada birkaç öğrenci arkadaş var gider arkadaşlarına anlatırlar. Zekayla hiçbir alakası yok. Zekası 70 ıq’nun üzerinde olan her genç eşit şansa sahiptir. Bu işin, hayatta karşılık bulmanın zekayla bir ilgisi yok. Peki hayatta karşılık bulmanın zekayla alakası yoksa neyle alakası var. Rus asıllı Abd’li Alex Sorokin diyorki; “Başarıyı belirleyen doğar doğmaz kendimizi içinde bulduğumuz çevredir, şehirdir.” Ahmet Hamdi Tanpınar 5 şehir kitabında “İş hayatından raks hayatına kadar, çocukluktan yetişkinliğe kadar geldiğiniz, geldiğimiz, geleceğimiz mevcut durumumuzun hepsinin hocası, öğretmeni, terbiye edicisi şehirdir. Bizler doğduğumuz şehrin çocuklarıyız. Hepimizin ortak karakterleri, ortak yönleri, birbirine benzeyen mizaçları var. Çünkü aynı toprağın ürünüyüz.” der. Yine bir yabancı düşünür “İşe adam mı alacaksınız. Simit satanları alın, sokakta simit satmış olsun, inek sağanları, garsonluk yapanları, tezgahlarda poşet dolduranları işe alın diyor.” Hayatın içine girmiş olacak. Prof. Deniz Ülke Arıboğan var. O’da “çocukları mahvettik. Biz zannettik ki onlara fazla matematik, fizik, kimya öğretirsek çok başarılı olacaklar. Biz onlara hayata girmeyi öğretmedik.”diyor. 24000 öğrenci Erzincan’da, 80000 civarında öğrenci Erzurum’da hayatın içine girmiyorlar. Diplomasını aldıktan sonra yapacakları şeyi söyleyeyim. Riyasetin kapısının önünde belediye başkanını iş için bekleyecekler. Her gün yaşadığım hadise. Gidin valiliğin kapısında aynı durum. Gidin özel idarenin kapısında, gidin milletvekillerinin kapısında aynı manzara. Bilgisayarları açıp bakın. Ne arıyorsunuz, iş arıyoruz. Gıda mühendisleriyle ilgili face deki bir paylaşımımdan dolayı bir saatte 6000 kişi beğenmiş. Feryadımızı ilettiniz diye. 40000 tane ziraat mezunu, şu kadar hukuk mezunu. Hepsi boş ve işsiz. Bütün bunların sebebi nedir. Bu çocukları zehirleyen rahatlıktır. Rahatlık bu çocukların cehennemidir. Bu neslin cehennemi rahatlıktır. Burada cehennem kelimesini ıstılah manasında değil lügat manasında düşünelim. Karanlık odasıdır, hapishanesidir, zindanıdır. Allah bu nesle biraz rahatsızlık versin. Dozajında, dayanabilir, takat gösterebilir oranda. Ama rahatlıkları kaçsın. Parmakları biraz kararsın, yüzleri gözleri biraz sürtünsün, biraz yorulsunlar, biraz üzülsünler, biraz terlesinler. Burada trajik bir durum, onlara hakim olan bizlerin, çocukların bu rahatlığından aman evladım aşınmasın, yıpranmasın, üşümesin, hasar görmesin diye çocukların geleceklerini berbat ettik. Yaptığımız şey bu. Rahatlık ihtiyaçsızlığa sebep olur, azgınlığı besler buyuruluyor. Rahatlık, ihtiyaçsızlık insanın azgınlığına sebep olur, azdırır. Doyumsuzluktur. Sürekli ver, vermeden getir, vermeden ver. Hayat böyledir. İnsanlarda böyledir. Şehirlerde böyledir. Ve üstelik şehirler çok kıskançtır. Vermeden almak yok. Önce vereceksin, emek katacaksın. Gençlerimizi hayatın pratiğine katmak acziyetini yaşıyoruz, doyumsuz bir nesil yetiştiriyoruz, ne olacak bu gençlikle bizim işimiz, nasıl olacak bizim geleceğimiz. Bunu düşünmemiz lazım. Bu nasıl bir iştir. Nasıl bir profildir. Ben 1970 Erzurum mezunuyum. -40 derecede cumhuriyet caddesinde İngilizcemizi geliştirelim diye çıkar turist arardık. Şehirde turist yoktu. Cemil burada. Hindıl diye bir hocaları vardı. Hindıl’ın dersi olduğu zaman Cemil beni götür derdim. Adam İngiliz, aksanını alayım diye. Bu nasıl bir iştir, nereye gidiyoruz, yarım asır önceki profil ile bugünkü profil arasında uçurumlar var.
Vermeden almanın olmayacağını çok güzel ifade eden Gurbet Kuşları filmini izlemenizi tavsiye ederim. Son sahnesinde perişan bir vaziyette Baba diyorki “artık bizim bu şehirde duracak ne halimiz kaldı, ne gücümüz kaldı.” Haydarpaşa garına gelip İstanbul’a bakıp şunu söylüyor. “Sırt sırta verip çalışacağımız yerde herkes kendi iktisabat ve hevasına daldı ve kendimizden hiç birşey katmadan şehrin nimetlerinden istifade etmeye kalktık. İşte bunun için şehir bizden intikam aldı.”
Gençlikle şehir arasında bir mutabakat, hafızalarımız arasında bir köprü ve bir barış imzalamalıyız. Şehir nedir. İki tane birbirini kesen ana yol yapsak. Arasına da bir göbek yapsak. Sonra sağlı sollu kamu binaları yapsak. Hastane, postane, sağlık ocağı diğer kamu binaları. Arka kısmına da konutları dizsek. Sonra burayı halka ilan etsek. Ey vatandaş bedava ev vereceğiz gelin. Yeni bir şehir kurduk. İnsanlarda gelseler. Bir sayım yapsak. 100000 kişi çıksa. Soru burası şehir olur mu? Burası şehir midir? Burası şehir olur mu? Cevap burası şehir olmaz. Burası toplama kampı olur. Buranın adı rezerv alanı olur. Niye çünkü hafızası yok, hatırası yok, kültürü yok. İnsanları birbirini tanımıyor, insanların birbiriyle diyaloğu yok, dolayısıyla ruhu yok. Ruh olmayınca şehir olmaz. Çünkü şehirlerde canlı organizmalardır. Şehirlerinde ruhu var. Lügatta şehir Türkçe kent demek. Bende kent deyimini seviyorum. Yarkent, Taşkent, Semizkent, Semerkent Türkçe. Orta asya Türkçesi. Şehir farsça. Arapçası Vilayet. İngilizcesi City. Citizen vatandaş, hemşehri demek. Hemşehri bir şehrin coğrafyasını, caddesini, sokağını, hastanesini, postanesini müşterek olarak paylaşan adamdan ziyade arka planda aynı hafızayı, aynı hatırayı yaşayan insan demektir. Şehirler kolektif bilinç, ortak hafıza ve ruh taşır. Ama genel olarak şehirler nüfus yoğunluğu bakımından yeterli olacak, tarımsal üretimden,sanayi üretimine geçmiş olacak,geleneksel aileden çekirdek aileye geçmiş olacak,yerel değerlerden ulusal değerlere falan geçmiş olacak. Gençlik profili böyle iken biz Erzincan’daki gençliği bu profilden soyutlayıp çok daha geriye yada çok daha ileriye alamayız. Türkiye’deki gençlik profili Erzincan’daki gençlik profilini ifade eder. Şehir profilinde ise Erzincan biraz daha farklı, burada ben Erzincanlı da olarak gayet tabii olarak şehir olarak bu manada ruhsal bakımdan, psikolojik bakımdan, hafıza ve kültür bakımından diğer şehirlerden çok daha ileride olduğunu biliyorum ve gördüm. Biliyorum, gördüm ve yaşadım ve halen içinde yaşıyorum. Erzincan o bakımdan ileriye doğru diğer birçok şehre fark atar. Neden? 1950 sonrası sanayileşme sonucu kırsaldan kent merkezine göç olduğu zaman diğer şehirlerde olmayan bir avantajımız vardı. Bİzim merkez köylerimizin hepsi zaten şehirliydi. Biz Erzincan’da Kızılay mahallesinde evimiz olduğu zaman ben çocuktum. Kışın şehirde yaşar, yazın köye giderdik. Burada dinleyici olan birçok arkadaşın hemen hepsi kışın şehir, yazın köyde yaşamıştır. Dolayısıyla bir zihniyet, hayata bakış , hayat tarzı bakımından Erzincan bir tehdit yaşamadı. Ama Erzincan’ın talihsizliği deprem oldu. 1939 dahil, öncekileri bahsetmeye lüzum yok bizim yaşadığımız 1992 depremi gerçekten Erzincan’ın merkezi dinamosu olacak nitelikteki elit tabakada çok büyük kayıplara yol açtı, çok büyük hasar verdi. Benim kendi envanterime göre 1/3 ü her şeye rağmen Erzincan’ı terk etmedi ve burada hayatına devam etti. Diğer 1/3 ü ise enkazda kaldı, rahmetli oldu. Diğer 1/3 lük dilim ise çeşitli sebeplerden dolayı kendilerine de bir şey diyecek halimiz yok, ancak Erzincan dışında ikamet etmek durumunda kaldı. Böylece Erzincan deprem sonrası ciddi bir sarsıntı yaşadı. Ama bunu çok çabuk karşıladığını, çok çabuk ikame ettiğini söyleyebiliriz. Yani Erzincan bu açığı ve gediği bana göre fevkalade , şehrin hem fiziki kayıplarını kapatırken moral kayıplarını ve insan kaynaklarını çok hızlı kapattığı kanaatindeyim. Ama zayıf halka şudur. Bunu hep söylüyorum ve söylemeye de devam edeceğim. Yerel aktörler arasında fevkalade yabancılaşma ve birbirlerine sırt dönme var. Yerel aktörler paylaşımcı değil. Neyi paylaşamadıklarını da doğrusu ben anlamıyorum, anlayabilmiş değilim. Elimde Erzincan’la ilgili yazılmış 10 tane swot analizi var. Yani Erzincan’ın önündeki fırsatlar nedir, güçlü yanlarıyla zayıf yanları bu analizlerde bellidir. Hepsinde ortak bir madde var. Hepsi şunu söylüyor. Şehrin paydaşları birbirlerine sırt çevirmiş, birbirleriyle konuşmuyor, görüşmüyor, bilgi alış verişi yapmıyor, paylaşımcı değil. Bizde aynı şeyi söylüyoruz. Bu takip edilebilecek bir şey. Biz bunu zorlayabildiğimiz kadar zorluyoruz. Zorlamaya da devam edeceğiz. Üniversitenin yada diğer kurum kuruluşlarımızın, kamu sektörünün, özel sektörün, stk’ların ne kadar hayatın içinde kalabildiklerine ve paydaş olabildiklerine bakalım. Hayatın ne kadar içindeyiz ve ne kadar paydaş olabiliyoruz. Çıtayı nasıl yükseltiriz. Final kısmı budur. Şehrin çıtasını nasıl yükseltiriz. Genç jenerasyonu bir adım daha ileriye nasıl taşıyabiliriz. Şehrin bakışını, şehrin aktörlerinin bakışını bir adım daha ileriye nasıl taşıyabiliriz.
Roseto diye bir yer var. Bir İtalyan kasabası. Roma’ya 100 km mesafede bir kasaba. Sicilya’yı filan biliyorsunuz. Dağ, sarp hiç ne ekecek bir yer var, ne biçecek bir yer. Ne hayvan beslemek mümkün, canlarından bezmişler. Amerika’ya bir aile gönderiyorlar. Sonra bir aile daha. Bir aile daha. Üç aile, beş aile. Derken bütün Roseto Amerika’ya taşınıyor. Amerika’da bir kasaba kuruyorlar. Adını Roseto koyuyorlar. Oluyor iki tane Roseto. Amerika’daki Roseto’ lular çok zenginler. Geliyorlar, geziyorlar, yiyorlar, içiyorlar. Baba vatanlarını ziyaret edip tekrar Amerika’daki Roseto’ ya gidiyorlar. Burada tabi bir araştırma yapmışlar. 65 yaşın altında hasta yok. Sebebi şu. Resmi dil İngilizce. İletişim İtalyanca. Her köşe başında iki tane İtalyan karşılaşınca ayak üstü bir saat meşhur İtalyan muhabbeti. Bütün evler bahçeli. Her evin bahçesinde bir mangal. Akşam ikindiden sonra mangallar yanıyor. Konu komşu toplanıyor. Bir aşk bir şevk, kavga yok, dövüş yok, şiddet yok, hastalık yok, adam kayırma yok, kaçırma yok. İnsanlar yaşlılıktan ölüyor. Roseto böyle bir yer. Erzincan’da böyle bir yer. Mesele insanı ve kaynakları iyi kullanabilmek. Birbirimizi fark ettiğimiz zaman daha ileri gideceğimizden hiç şüphe yok. Tereddüdüm yok. Tereddüdüm olsaydı zaten ben burada olmazdım. Geçen ay Ankara’ya sabah uçağıyla çocuğu gönderiyorum. Baktım Dr. Yalçın Özer’de orada. Hoca ne yapıyorsun dedim, ben kızı gönderiyorum, sen ne yapıyorsun bende çocuğu gönderiyorum Ankara’ya okumaya. Çocuklar nerede dedi. Dedim benim üç çocuğum var. İkisi İstanbul’da, biri Ankara’da. Köroğlu ile Ayvaz buradayız. Senden ne haber dedi ki bizimde öyle. Benimkiler Ankara’da. Bizde de durum Köroğlu ile Ayvaz. Öyle birbirimize baktık. Aynı anda aynı cümleler döküldü dudaklarımızdan. Biz burada ne yapıyoruz. Bizi burada tutan ne. Cevabı biliyorsunuz. Çünkü sizde aynı hissiyatı taşıyorsunuz.
Ya kenti büyüteceğiz, Otursak sizinle bir beyin fırtınası yapsak. Kenti büyütme adına 100 tane proje söylersiniz. Ben kendi alanımda, Tahir hocam kendi alanında , herkes kendi alanında proje üretecek. Benimle Tahir hoca aynı şeyi söyledi. Halla hala bu adam 18 yaşında kitap yazmış bir adam yaa. Halla hala. Bu nasıl bir iştir. Bu çok özel bir adam yaa. Bu adamın dakikasının boş geçmemesi lazım. Burada tevazu yapacak durumumuz yok. Fehmi İpek siparişlerden birini Londra’ya mı gönderdin. Yok Almanya’ya. Abi Almanya’ya. Avrupa da teknolojinin beyni Almanya’ya Erzincan’dan bir arkadaşımız ürün gönderiyor. İhraç ediyor. Bunların konuşulması lazım. Bunların dinlenilmesi lazım. Ya kenti büyüteceğiz, ya kentte büyüyeceğiz. Bu işin başka çaresi yok. Ben şehrime elimden geldiği kadar, Allah’da biliyor, sizlerde şahitsiniz, varını veren utanmaz. Malımı, mülkümü, evladımı, servetimi her şeyimi feda etmişim. Asla da pişman değilim. Durduğum yerden hiç pişmanlık duymuyorum. Çok büyük zevk alıyorum. Bu toplantı benim bugün dördüncü konuşmam. Çok büyük zevk alıyorum. Tad alıyorum. Gençlerle konuşmaktan, paylaşmaktan. Gençler ilişki ağlarını sorgulamalı. Çıtayı yükseltmeli. Şehrin içine girmeli. Gençler gelip belediye başkanımla beraber Belediye Meclisinde ne konuşuluyor görmeli. Öğrenciler gelip Fehmi beyin atölyesinde tulum giymeli. Öbür öğrenciler gelip ihracat rejimi nasıl oluyor diye Ticaret ve Sanayi Odasında konuşmalı. Mustafa Tınaz Titiz vardı hatırlarsınız, ANAP zamanında Özal’ın prenslerinden biri. Bizzat kendisinden dinlemiştim. Dedi ki: “Londra’ya gittik davetli olarak. Bbc’yi ziyarete. Bbc’nin Genel Müdürüyle konuşurken odasında Bbc’nin Genel Müdürü ayağa kalktı dedi ki sayın misafirlerimiz daha önceden vaat edilmiş bir sözümüz var. Bir grup öğrenci ziyarete gelecek. Müsaade ederseniz sizin yanınızda girebilirler mi? Hay hay dedik bizde. İçeriye 7-8 tane 10-12 yaşlarında çocuk girdi. Buyurun oturun dediler. Oturttular, büyükler gibi, hanımefendiler, beyefendiler buyurun oturun dediler, oturdular. Ne istiyorsunuz diye sordular. Biz Bbc’de kendimiz bir program yapmak istiyoruz. Bize bir çocuk programı için saat verebilir misiniz dediler…” Titiz dedi ki “kardeşim yarın ulusal bir menfaat için bir ihtilafı çözmek için masanın bir başında bu çocuklar diğer başında bizim çocuklar oturduğunda bu işin sonu ne olur.”
Gençler mutlaka ilişki ağını sorgulamalı. Bu ilişki bana ne katıyor. Değer mi katıyor, beni zehirliyor mu? Ben onu bunu anlamam. Millet kahvesindeki okuyan oturan öğrenci sayısı, kafelerde oturan gençlerden fazla olmadığı sürece bizim mücadelemiz devam edecek. Bu çok büyük bir iddia değil mi? Bu böyle. Bu işin başka çaresi yok. Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. Bu şehir arkandan gelecektir. Sen yine aynı sokaklarda dolaşacaksın. Aynı mahallede kocayacaksın. Aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma. Ömrünü nasıl tükettiysen burada. Ömrünü nasıl tükettiysen Erzincan’da. Öyle tükettim demekle büyütme hayatını. Kısa ve özet olarak böyle. İştirakiniz için gönülden teşekkür ediyorum. Hiç değilse bir derdimizi paylaşma imkanı bulduk. Birlik Vakfı Yönetim kuruluna teşekkür ediyor saygılar sunuyorum.” diyerek sunumunu tamamladı. Sonrasında karşılıklı soru cevap ve fikir teatisinin yapıldığı program katılımcılar tarafından beğeniyle karşılandı.

Fotoğraf Galerisi

Şehir ve Gençlik Ekseninde Erzincan’ın Geleceğine Farklı Bir Bakış
Şehir ve Gençlik Ekseninde Erzincan’ın Geleceğine Farklı Bir Bakış
Şehir ve Gençlik Ekseninde Erzincan’ın Geleceğine Farklı Bir Bakış
Şehir ve Gençlik Ekseninde Erzincan’ın Geleceğine Farklı Bir Bakış
Şehir ve Gençlik Ekseninde Erzincan’ın Geleceğine Farklı Bir Bakış
Şehir ve Gençlik Ekseninde Erzincan’ın Geleceğine Farklı Bir Bakış
Şehir ve Gençlik Ekseninde Erzincan’ın Geleceğine Farklı Bir Bakış
Play Slideshow Pause Slideshow

Daha Fazla Makaleler ...

  1. Gelenek ve Modern Arasında İnsan ve Şehir (Şehir Okumaları-3)
  2. Bir Şehir Hafızası Çalışması : Erzincan’ın Yakın Geçmişine Yolculuk
  3. Kültür ve Uygarlık Sürecinde Kent
  4. Düşüncenin Evrimi
Sayfa 1 / 2
  • Başlangıç
  • Önceki
  • 1
  • 2
  • Sonraki
  • Son
  • Fotoğraf Galerisi
  • Videolar
  • Dokümanlar
  • Bizden Haberler
  1. Buradasınız:  
  2. Anasayfa
  3. Bizden Haberler

E - BÜLTEN ABONELİĞİ

Bizden haber almak ve güncel gelişmeleri takip etmek için bültenimize abone olun.

İLETİŞİM BİLGİLERİ

Sekreter: Fevzi SARIÇİÇEK

Telefon: 0 535 981 92 81

Adres: Kızılay mah. Nusret Çetinkaya Cd. Berk Plaza K:1 ERZİNCAN

E-Posta: erzincanbirlikvakfi@gmail.com

SOSYAL MEDYA

Sosyal Medya üzerinden bizi takip etmek isterseniz

Copyright ©  2022  Erzincan Birlik Vakfı. Her hakkı saklıdır. Site tasarım ve yapım: Dr. Mesut İLTER